Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde, Akdeniz tümüyle Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındaydı. Romalılar Akdeniz çevresinde yaşayan tüm toplumlar gibi, çok tanrılı batıl bir dine inanıyorlardı. Yahudi toplumunun içinde de dini farklı şekillerde yorumlayan birçok mezhep bulunmaktaydı. Allah'ın Hz. Musa'ya vahyettiği hak dinden uzaklaşılmış, batıl gelenekler ve çarpık inançlar türetilmişti. Hz. İsa yeryüzüne ilk gelişindeki bu dönemde, hem putperest Helen kültürüyle ve hem de Yahudiler içindeki bazı müşrik gruplarla çok büyük bir fikri mücadele içinde olmuş, onlara Allah'ın dinini hikmetli örneklerle anlatmıştır.
Ancak, Hz. İsa'nın insanları davet ettiği hak yola karşı çıkanların başında birtakım sözde din adamları yer almıştır. Bu kimseler, Allah'ın Hz. İsa aracılığıyla insanlara gönderdiği vahiyden rahatsızlık duymuşlardır. Çünkü Hz. İsa'nın tebliği, hem maddeci bir dünya görüşüne sahip olanların, hem de samimiyetini kaybederek, şekle ve hurafeye yönelenlerin yanlış yolda olduklarını göstermekteydi.
Kurulu düzenden menfaat sağlayan bu sözde din adamları, kendilerini hak olana çağırdığını bildikleri halde Hz. İsa'nın tebliğine uymayı kabul etmemişlerdir. Söz konusu kişiler, Yahudi toplumu üzerinde büyük bir otoriteye sahiptiler. Din adamı gibi görünerek herkesten büyük bir saygı görüyorlardı. Oluşturdukları batıl sistem, onlara statü ve hatta para kazandıran bir kurum haline gelmişti. Ülkeyi yönetmekte olan Roma Valisi ile de iş birliği içindelerdi. Bu sayede Roma'nın kendilerine sağladığı ayrıcalıklardan yararlanmaktaydılar. Bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda, Hz. İsa'nın tebliğinin neden bu sözde din adamlarını rahatsız ettiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü Hz. İsa da tüm peygamberler gibi, gönderildiği toplumun insanlarına, bozuk olan, her türlü ahlaksızlığı meşru gören bu batıl sistemin kötülüklerini anlatmış, onları bundan vazgeçmeye çağırmıştır. İnsanlara yaptıkları tüm adaletsizlikleri, haksızlıkları, ahlaksızlıkları ve putperest dinlerini terk etmelerini sadece Allah için yaşamalarını tebliğ etmiştir. İnsanlara Allah'tan korkup sakınmayı, Allah'ı sevmeyi, Allah'a teslim olmayı öğütlemiştir.
İncil'de Hz. İsa'nın, halkın önünde bu sahte din adamlarının sahtekarlıklarını şu şekilde açıkladığı ifade edilir:
"Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan hoşlanan, meydanlarda selamlanmaya, havralarda en seçkin yerlere, şölenlerde baş köşelere kurulmaya bayılan din bilginlerinden sakının. Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha da ağır olacaktır." (Luka, 20: 46-47)
Kuran'da ise Hz. İsa'nın Tevrat'ı doğrulamak, Yahudileri batıl inanış ve uygulamalarından arındırmak için gönderildiği birçok örnekle haber verilmiştir. Al-i İmran Suresi'nde Hz. İsa'nın tebliği şöyle haber verilmiştir:
"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz'dir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran Suresi, 50-51)
Dönemin bazı Yahudi din adamları, kitaplarında yazılı olan Mesih'i bekliyor olmalarına ve Hz. İsa'nın üstün ahlakına, imanına ve Rabbimiz'in ona lütfettiği mucizelere şahit olmalarına rağmen Hz. İsa'yı tanımazlıktan gelmiş ve ona karşı büyük mücadele yürütmüşlerdir. İşte geçmişte menfaatleri sarsılan bazı sözde din adamlarının Hz. İsa'ya karşı çıkmaları gibi, Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde de benzer ahlaka sahip kişilerin Hz. İsa'ya karşı çıkmaları söz konusu olabilir. Sözde din adamı görünümünde olan bu kişilerin kendilerince Hz. İsa aleyhinde konuşmaları ve bu yönde propaganda yapmaları halkın bazı kesimlerinin de yanlış yönlenmesine sebep olabilir. Oysa samimi olarak Allah'ın indirdiği dine inanan ve yalnızca Allah rızası için yaşayan bir insan, Allah'ın izniyle, Hz. İsa'yı gördüğü anda vicdanıyla hemen bu mübarek peygamberi tanır ve ona tam bir teslimiyetle teslim olur. Samimi olarak iman edenlerin, makam mevki elde etmek, elde etmiş oldukları konumları korumak gibi bir kaygı ve endişeleri yoktur. Salih müminlerin tek istekleri yalnızca Allah'ı razı etmek ve O'nun hoşnut olacağı bir yaşam sürebilmektir. Hz. İsa geldiğinde de, yine yalnızca Allah'ın rızasını gözetmelerinden dolayı, Allah'ın izniyle bu mübarek peygambere tabi olacak ve onu en güzel şekilde destekleyeceklerdir.
http://harunyahya.net/V2/Lang/tr/Pg/WorkDetail/Number/19864